Nicolas Rescher'in "Arapça Mantık Tarihi Adlı Eserinin Tanıtımı"

Murat Canver

GİRİŞ
Bu çalışma ciltlerle ifade edilebilecek bir külliyat içerisinde sadece birkaç sayfayı açımlayabilecektir.
Bu çalışmada özünde bir değişikliğe uğramadan bazı ufak ekleme ve çıkarmalarla yeniden yazıya geçirilmiş aşağıdaki çalışmalar da yer almaktadır:

"Al-Farabi on Logical Tradition," Journal of the History of Ideas,
vol. 24 (1963), pp. 127-132.
"Al-Kindi's Sketch of Aristotle's Organon," The New Scholasticism,
vol. 37 (1963), pp. 44-58.
"Al-FarabI on: 'Is Existence a Predicate?'," Journal of the History
of Ideas, vol. 21 (i960), pp. 428-430.
"The Logic-Chapter of Muhammad ibn Ahmad al-Khwarizml's
Encyclopedia, Keys to the Sciences (c. A.D. 980)," Archiv fur Geschichte
der Philosophic, vol. 44 (1962), pp. 62-74.
"Avicenna on the Logic of 'Conditional' Propositions," Notre Dame
Journal of Formal Logic, vol. 4 (1963), pp. 48-58.
"Averroes' Quaesitum on Assertoric (Absolute) Propositions," Journal
of the History of Philosophy, vol. x (1963).


Geçtiğimiz yüzyılda Arap felsefesi ve bilimi ile ilgili çalışmalar geniş bir uğraş alanı oluşturmasına rağmen, aynı şey Arapça mantık için geçerli olmadı. Mantık metinleriyle çok az sayıda Arap bilimci ilgilendi ve bu ilgi, bu önemli literatür içerisinde kıyıda köşede kalabilecek  mevzularla sınırlı kaldı. Dolayısıyla Arapça mantık ile ilgili büyük bir külliyat bizi ‘keşfedilmemiş yeni bir kıta’ (terra incognito) gibi beklemektedir.
Bu çalışma, Arapça Mantığı sistematik ve sinoptik(konuyu aynı yönden ele alan) bir anlatım geliştirerek, tarihsel gelişimi içerisinde değerlendirmeyi amaçlar. İşlenen konular:

I. Arapça Mantık: Özet Anlatım.
II. Farabi’de Mantık Geleneği.
III. Kindi’nin Aristoteles’in Organon’u Üzerine Taslağı.
IV. Farabi’de “Varlık Bir Yüklem midir?” Sorusu
V. Aristoteles’te  Gelecek Kontenjanının ‘Ortası Olmayan Kural’sız Açıklanması

VI. Bir Onuncu Yüzyıl Arap-Hıristiyan Mantık Savunması
VII. Muhammad ibn Ahmad al-Harezmi’nin Ansiklopedisindeki Mantık Kısmı: Mefatih’ul Ulum.
VIII. İbn Sina Mantığı’nda Şartlı Önermeler
IX. Ebu Salt Dani’nin Modal Kıyaslar Hakkındaki Görüşleri
X. İbn Rüşd’ün Assertorik Önermelerle İlgili Soruşturması

Bunlardan altısı daha önce makale dergilerinde yayınlanmış olup, dört tanesi ise (I, V, VI,ve IX)  ilk kez bu çalışmada yayınlanmaktadır.    
Bu çalışmanın felsefe tarihçilerine ve İslam Bilim Tarihi öğrencilerine faydalı olacağı umulur.

***  II, VIII ve IX nolu makalelere ait anlatılar iktibas edilen çevirmenlerin isimleriyle sunulmuştur. Diğer makaleler Rescher’in eserinden direk şahsım(Murat D.Canver) tarafından çevrilmiştir.

I
ARAPÇA MANTIK : ÖZET ANLATIM

I.Giriş
Arapça Mantık, diğer bütün ortaçağ Arap bilim ve felsefesi gibi Batılıdır ve onu “Doğu Felsefesi” olarak işlemeye gerek yoktur. Klasik Yunan’dan Helenistik Aristotelesçiliğe aktarılan gelenekten doğmuştur.

II. Yunan Mantığı’nın Araplar’a Geçişi

Araplar, Suriye ve Irak’ın fethiyle beraber  Helenistik İskenderiye Okulu birikimini tevarüs etmiş olan bazı Hıristiyan mezhepleriyle (Nasturiler, Monofizitler, Yakubiler) etkileşime girdiler. Bundan dolayı , Mantığı Arapça olarak ilk kaleme alanlar Süryani Hristiyan bilginlerdi.
Suryanice şerhler, Aristoteles mantık çalışmalarını aşağıdaki şekilde düzenledi:
Isagoge (Porphyry), Categoriae, De Interpretations, Analytica Priora, Analytica Posteriora, Topica, Sophistici  Elenchi, Rhetorica, and Poetica. Bu dokuz kitap standart konular oluşturulana kadar mantığın dokuz alt konusu olarak düşünüldü. Bu konular Araplar tarafından alınarak aşağıdaki şekilde mantık konuları olarak düzenlenmiştir:

Konu
Arapça Adı
Asıl Metin
"Introduction'1
al-isaghuji
Isagoge (Porphyry)
Categories
al-maqulat
Categoriae
Hermeneutics
al-ibarah
De Interpretation
Analytics
al-qiyas
Analytica Priora
Apodictics
al-burhan
Analytica Posteriora
Topics
al-jadal
Topica
Sophistics
al-mughalitah (or al-safsatah)
Sophistici Elenchi
Rhetoric
al-khitabah
Rhetorica
Poetics
al-shVr
Poetica


Organon’un tamamı olan bu kitaplar “Mantığın Dokuz Kitabı” veya sekiz kitabı-Poetika veya bazen de İsagoci dahil edilmemiştir- olarak adlandırıldı. Aristotelesçi kanunların bir çok kitabı genellikle Suryanice  tercümelerden bazen de direk Yunanca’dan olmak üzere iktibas edildi. Bu tercümeler Nasturi bir bilgin olan Huneyn İbn. İshak tarafından tatmin edici bulunmadı ve yeniden gözden geçirilerek düzeltmeler yapıldı.

III. Bağdat Okulu

9.yy. sonlarına doğru Arapça Mantık yalnızca tek bir okulun, Bağdat Okulu’nun tekelindeydi. Bu okulun kurucularının Süryani bilginlerle yakın bağları vardı ve okulun ekseriyeti Ebu Bişr Matta b.Yunus, Yahya b.Adi gibi Nasturi Hıristiyandı.
Ebu Bişr Matta b. Yunus ilk Mantık çalışmalarında Arapça yazan ilk uzmandı. Ebu Bişr Aristoteles’in Analytica Piriora ve Poetica’sını ilk kez Arapça’ya çeviren kişiydi. Ayrıca o sadece bir çevirmen değil, mantık üzerine şerhler yazıp, kendi bilimsel incelemelerini de kalem alan bir düşünürdü. Bu incelemeler maalesef kurtarılamamıştır.
El-Farabi çon önemli bir konuma sahiptir. Pek çok bilgin Aristoteles’e onun gözlerinden bakmıştır. Farklı konularda pek çok bilimsel inceleme yazmıştır.
Yahya b.Adi yalnızca mantık eserlerinin Süryanice’den Arapça’ya çevrilmesi konusunda etkin olan bir çevirmen değil, aynı zamanda bir mantık hocasıdır. 10.yy. mantıkçılarının pek çoğu onun öğrencisidir.

Bağdat okulunun ilkesel anlamda 3 öncelikli başarısı vardır:
  1. Huneyn b.Ishak okulunun başlatmış olduğu Yunan mantığı’nın Arapça’ya tercüme çalışmalarının tamamlanmış olması.
  2. Farabi ve diğer bazı filozoflar tarafından Aristoteles’in eserlerine ustalıkla şerhler yazılmış olması.
  3. Ebu bişr Matta ve Farabi tarafından Aristoteles’in işlediği belirli konuların genişletilip detaylandırılmış olması. (Ör: Şartlı kıyas, tümevarım)

Okul’un etkinliği 1050 yılında politik sebeplerden son buldu. Ekolün son temsilcisi Nasturi bilgin ve Teolog İbn  El-Tayyib’dir.

IV. İbn Sina Ve Etkisi

İbn Sina mantığa cüretkar bir yenilik getirmiştir. Büyük oranda onlara borçlu olmasına rağmen İbn Sina mantığı Aristoteles’in metinlerinden ibaret gören Bağdat okulu’nu küçümsedi. İbn Sina, mevzudan ziyade metinleri önemseyen bu görüşü onaylamadı. O’na ve O’nun açtığı çığırda ilerleyen sonrakilere göre mantık kitabı sadece Aristoteles’in metinlerine şerhler yazılması üzerine kurulamazdı. Hakiki bir mantık kitabı müstakil, kendi içinde ve öz yeterliliğiyle konuları bilimsel olarak ele almalı ve kendisinden sonra gelecek eserlere de öncülük etmelidir. Başyapıtı Kitabu’l Şifa böyle vücuda gelmiş ve Organon’daki dokuz konuyu işlemiştir.
İbn Sina’nın bu metodu mantık tarihinde Farabi’nin Batı Okulu’na karşıt olarak Doğu Okulu’nu oluşturmuştur.İbn Sina’nın mantık sisteminde Galen’in ve Stoacıların da belirli bir miktar etkisi vardır.  
İbn Sina’nın mantığı Aristoteles’in metinlerine bağımlı olarak çalışmaktan ziyade bağımsız bir bilimsel inceleme şeklinde ele almayı ön gören çağrısı, Doğu İslam dünyasında karşılık buldu. Aristoteles’in metinlerini formel olarak çalışan Bağdat Okulu’nun etkisi sona erdi.

V. Endülüs Mantıkçıları

11. ve 12. yy. lar boyunca İspanya İslam mantık çalışmalarının merkezi konumundaydı. Muhammed İbn Abdün Cordova’ya Bağdat okulu’nun Aristoteles üzerine yaptığı çalışmaları aktarmada mühim rol oynadı. Ebu Salt Farabi’nin izinden giderek etkili bir mantık ders kitabı yazdı. İbn Bacce  Farabi şerhlerine dayanan Aristoteles eserleri üzerine bir dizi tartışma kaleme alarak, onları yeniden canlandırdı.
İbn Rüşd tartışmasız Endülüs filozoflarının en önemlisidir. Kariyeri boyunca bir çok muazzam felsefik incelemeler kaleme aldı. Aristoteles mantığında ise Farabi ve Bağdat okulunun bir takpçisi ve mirasçısıydı.
İçlerinde İbn Tumlus ve İbn Sab  gibi mantık kitabı yazarları bulunmasına rağmen İbn Rüşd sonrası mantık geleneği düşüşe geçmiştir.

VI. 13.yy. da Doğu ve Batı Okulları Arasındaki Tartışma

İbn Sina’nın Bağdat okulu eleştirileri ve Aristotelesçi Ortodoksluktan sapması genel bir kabul görmemesine yol açtı. İbn Sina’nın Aristotelesçilikten ayrılışını eleştiren ve getirdiği yeniliklere karşı duran Batı okulu, Fahreddin Er-Razi, Hunaci ve Urmavi gibi isimlerle bilinir. Bu isimler yalnızca İbn Sina eleştirisi yapmamış, ayrıca kendi mantık kitaplarını da kaleme almışlardır. Bu batılı okula karşı, 13.yy boyunca faal olan İbn Sina’yı destekleyen Doğu okulu zuhur etti. Bu gelenek Kemaleddin İbn Yunus ile başlar, Ebheri ve Nasireddin Tusi ile devam edip, Katibi ile son bulur. Bu kişiler Batı okuluna karşı tartışmalı incelemeler yazmakla beraber, mantık öğrenimini kolaylaştıracak risaleler ve kitaplar da yazmışlardır.

VII. Son Dönem

1300-1500 yılları arası Arapça mantığın son dönemi olarak adlandırılabilir. Bu dönemde mantık sistemi kurup, kurulmuş sistemlere ekleme çıkarmalarla katkı sağlayan yaratıcı mantıkçılar yoktur, yalnızca mantık hocaları vardır. Bu hocalar 13.yy. da yazılmış mantık kitaplarını baz alarak öğretimi sürdürmüşlerdir.
Tustari ve öğrencisi Tahtani Batı ve Doğu okulları arasında bir uzlaşım sağlamaya çalışmışlardır. Sonuç olarak sonraki Arap mantıkçıları her iki ekolden de faydalanmaya başlamış ve her iki ekole göre yazılmış mantık kitaplarını okutmaya başlamışlardır. 15. ve 16. yy da İslam dünyasında mantık 13.yy. da yazılan mantık kitaplarına 14.yy da yazılan şerhler üzerinden öğretilmiştir.



VIII. Mantık ve İslam İnancı
Ne zamanki Arapça mantık felsefe ve tıp ile bağlarını koparıp daha çok fıkhi, filolojik ve teolojik alanlarla iç içe girdi,  işte o zaman mantık daha çok imani ve fıkhi alanlar tarafından asimile edildi. Medrese öğrencileri mantık öğrenmiyorlar, sadece mantık metinleri okuyorlardı. Hocaları da bu metinlerin yorumlayıcılarıydı.

Yorumlar: Rescher Arapça mantık adlı bu makalesinde Arapça mantığın doğuşu ve gelişimini incelemiştir. Arapça mantığın Yunan mantığından dolayısıyla Aristoteles’in mantık kitaplarından doğması ile başlayan süreç içerisinde Arapça mantık geleneği içerisinde yer alan filozofların bu geleneğe katkıları dönem dönem irdelenmiştir. Arapça mantık doğup, gelişip olgunluğa ulaşan daha sonra ise zayıflayarak kendini tekrar eden bir süreci yaşamıştır. Aristoteles’in kitaplarının tercümeleriyle başlayan süreç, Aristoteles’in görüşlerine eklemeler yaparak veyahut onları açıklayan şerhlerle devam etmiş, bağımsız mantık ders kitaplarıyla zirveye ulaşmış, daha sonra bu ders kitaplarına şerhler yazılarak gerileme sürecine girmiş ve bir süre sonra İslam medreselerinde mantık öğreniminin durduğu ve sadece mantık metinlerinin okutulduğu bir son dönemle bitmiştir. Rescher Arapça mantığın bu düşüşünü Mantığın Felsefe ve Tıp ile olan sıkı bağlarından koparılıp daha çok Fıkıh, Filoloji ve Teoloji ile iştigal olmasına bağlar. Ayrıca bu makalede Rescher’in Arapça mantık tarihini değerlendirirken kendi yaptığı bir ayrıma dikkat çekmek gerekir. Doğu okulu ve Batı okulu olarak ikiye ayırdığı Arapça mantık tarihini anlamak açısından kolaylaştırsa da, bu ayırım Farabi ve İbn Sina sonrası gelen tüm mantıkçıları bu iki ekolden birine dahil etme minvali doğurmuştur. Bu da pek çok yanlışlara sebebiyet verebilir. Tony Street bu ayrıma karşı çıkmış, hatta Rescher’in iki okulu uzlaştırma çabası içerisinde olan filozoflardan bahsetmesini de ayrım olmadığı için bir uzlaştırmanın da olamayacağını belirterek yadırgamıştır.


II
FARABİ’DE MANTIK GELENEĞİ 
Çev: Yrd.Doç.Dr. Ahmet Kayacık
I.Giriş

Farabî, mantığa, felsefe ve diğer ilim dallarından hiçbir dal için harcamadığı kadar gayret sarf etmiştir. O Arapça konuşan halklar arasında mantıkla ilgili araştırmalar konusunda ilk uzman olarak adlandırılmayı hak eder. Farabi’nin mantıkla ilgili eserleri, siyaset ve din gibi daha çok rağbet gören diğer konulardaki kitaplarının aksine, ters orantılı olarak daha az dikkat çekmiştir.
Ben bu bölümde Farabi’ye ait belki de eşsiz olan mantık çalışmalarının tarihi konusunda bir tartışma sunmak istiyorum. Bu tartışma, mantık geleneğinin Aristo Atina’sından Farabi’nin kendi dönemindeki Bağdat’a nasıl ulaştığı konusunda Farabi’nin bakışına ışık tutmasından dolayı özel bir öneme sahiptir.
Buraya alacağımız metin gerçekte, orijinal Arapça neşriyle bilinen Farabi’nin ilk kitaplarından biridir.
Burada ele alacağımız metin Farabi’nin “Felsefenin Ortaya Çıkışı”( İbn Ebi Useybia buna “fi Zuhuri’l-Felsefe” adını verir, ancak bu risale Arap bibliyografyacılarınca “Kitabun fi İsmi’l-Felsefe ve sebebi zuhûriha” adıyla da bilinir )adlı risalesinden alıntıdır ve bu metin –bildiğimiz kadarıyla- bu risaleden geriye kalan kısımdır.

II.Farabi’nin “Felsefe’nin Ortaya Çıkışı” Risalesinden Bir Bölüm

Ebu Nasr el-Farabi “Felsefe’nin Ortaya Çıkışı” adlı [risalesinde] bir metin anlatır ve der ki: Yunan kralları zamanında, ayrıca Aristo’nun vefatından sonra (ki bu konu tartışmalıdır) İskenderiye’de (Cleopatra) adlı kadının döneminin sonuna kadar felsefe eğitimi yaygındı. Aristo öldükten sonra (felsefedeki) öğreti orada (İskenderiye) olduğu gibi 13. kralın saltanatının sonuna kadar devam etti. Onların krallıkları süresince birbiri ardınca 12 felsefe hocası felsefi öğretimle meşgul olmuştur ki, onlardan biri meşhur (Rodoslu) Andronikus’tur.

Bu krallardan sonuncusu bir kadındı (yani Cleopatra). Fakat o, kendilerine karşı savaşan [muhtemelen Mısırdaki Yunanlılar] Romalıların Kralı Augustus’a yenilmiş ve krallığı onun eline geçmiştir. Augustus kendi işlerini yoluna koyduğunda, (İskenderiye’deki) kütüphaneyi ve onun özelliklerini incelemiştir. Orada Aristo ve Theophrastus döneminde çoğaltılmış Aristo’ya ait kitapların nüshalarını bulmuş, ayrıca orada Aristo’nun kendisinin ilgilenmiş olduğu (yani, kendi eserleri) konular (anlamlar) üzerinde öğretmenler ve filozofların kitaplar yazmış olduklarını görmüştü. Bunun üzerine Aristo ve öğrencileri döneminde çoğaltılmış olan o kitapların çoğaltılmasını ve ayrıca diğerlerinden vazgeçilerek eğitimin sadece bunlardan olmasını emretmişti. Bu işin yönetimiyle de Andronikus’u görevlendirdi. Andronikus’a beraberinde Roma’ya götüreceği bir nüsha ve İskenderiye’deki eğitimde kullanılmak üzere kalacak olan iki nüsha çıkarılmasını emretti. Yine kendisiyle Roma’ya gelecek ve bir de onun yerine öğretmen olarak kalacak bir öğretici atamasını emretti. Böylelikle (felsefe) eğitimi iki yerde olmuş oldu.

Hıristiyanlık gelinceye kadar durum bu şekilde sürdü. Hıristiyanlıktan sonra Roma’daki eğitim kaldırıldı. İskenderiye’deki eğitim ise Hıristiyanların kralı Konstantin’in bu konuyu incelemesine kadar devam etti. Konuyla ilgili olarak bu ilimden iptal edilecek olan ve geri kalan kısmı konusunda papazlar bir araya gelerek görüşme yaptılar. Bunun sonucunda öğretimin mantık kitaplarından “varlıksal (yani, modal olmayanların) şekillerin” sonuna kadar olmasına, buradan sonraki kısmın ise öğrenilmemesine karar verdiler. Çünkü onlar bunu (mantığın sonraki kısmını) Hıristiyanlık için zararlı görüyorlar ve ayrıca öğrenilmesini serbest bıraktıkları kısımda ise kendi dinlerini desteklemede faydalanıyorlardı. Öğretimden bilinen kısmı bu kadardı, geri kalan kısmı ise İslam’dan sonra da uzun süre gizli olarak kalmıştı.

(İslam’ın ortaya çıkışından sonra) öğreti İskenderiye’den Antakya’ya geçti. Bu yerde (o ilimden) tek bir hoca kalıncaya kadar devam etti; o hocadan iki kişi ders aldı ve onlar da kitaplarıyla birlikte oradan ayrıldılar. Bunlardan biri Harran’lı, diğeri Merv’li idi. Merv’li olandan iki kişi ders aldı. Birisi İbrahim el-Mervezi, diğeri Yuhanna b. Haylan idi. Harran’lı olandan ise papaz olan İsrail ile Kuveyrî ders aldılar ve Bağdat’a gittiler. İbrahim din ile meşgul olurken, Kuveyrî eğitim işiyle uğraşmıştır. Yuhanna b. Haylan da kendi dini [Hıristiyanlık] ile meşgul olmuş, İbrahim el-Mervezî ise Bağdat’a giderek oraya yerleşmiştir. Mervezî’den Matta b. Yunus [yani, Ebu Bişr Matta b. Yunus] ders almıştır.

III.Farabi’nin Mantık Tarihi Konusundaki Görüşleri

Farabi mantıkla ilgili çalışmaların tarihî gelişimini beş ana devreye ayırır:

1- Eski Yunan dönemi (Aristo ve doğrudan halefleri)
2-Augustus’un yaptığı var sayılan “temizlikten” önceki İskenderiye dönemi.
3- Hıristiyanlığın gelişine kadarki Roma hakimiyeti.
4- İslamın gelişine kadarki Roma hakimiyeti.
5- İslami dönem.

Farabi’nin hocalarının hepsi, bizce bilinen şahsiyetler olup hayatları ve eserleri konusunda önemli bilgilere sahibiz. Bize mantıkî-felsefî “Bağdat Okulunun” yöntemleri hakkında güvenilir ve tam bilgiler ulaşmıştır ki, bu okul bir yüz yıl sonra İbn Sina’nın nefretine maruz kalmıştır.

Farabi mantığı kitap veya vesikaların maddesi olarak görmesi değil de, tersine onu mantıkta uzmanlaştırma ve mantıksal tecrübe kazanma işi için canlı dilsel bir gelenek olarak görür. Mantığa bu açıdan, yani bir öğretmenin yönlendirmesi altında güvenilir metinleri “okuduğu” hocadan öğrenciye devam eden dilsel gelenek içerisinde nakledilen uzmanlık tecrübesi kazanmak için canlı bir yöntem olması açısından bakılırsa, Farabi’nin “Yunan mantığı Araplara nasıl ulaştı?” sorusuna cevapları, sadece doğru değil, üstelik şümullü olarak mümkün olur.

III
KİNDİ’NİN ARİSTOTELES’İN ORGANON’U ÜZERİNE TASLAĞI


Latince Alkindus veya Alkendus olarak bilinen Yakup İbn İshak El-Kindi (805-873) Basra’da doğmuştur. Kayıtlara geçen tek saf Arap kökenli filozoftur ki “Arapların Filozofu” olarak adlandırılmıştır. Onun zamanında Arap dili merkezi bir konumdaydı, Yunan Felsefesi ve bilimi Süryani Hıristiyanlar tarafından sahiplenilmişti. Kindi Yunanca öğrenme üzerine kapsamlı bir çalışma yaptı. Üretken bir yazar olarak Kindi, Matematik(Müsiki de dahil), Fizik (Özellikle Optik), Coğrafya, Tıp ve diğer bilimlerle ilgili 300 mevzuda ilmi eserler meydana getirmiştir. Ayrıca Kindi, Yunanca eserlerin Arapça’ya çevrilmesinde sponsorluk ve öncülük etmesi ile onların öğrenilmesine katkı sağlamıştır.

Arapça bibliyografik kaynaklardan aktarıldığı üzere Kindi, Arsitoteles’in Organon’u, Porfiryus’un İsagoci’si üzerine şerhler yazmış, İskender Afrodisi’nin Aristo’nun Retorik ve Poetika’sı üzerine yazdığı şerhleri de şerh etmiştir. Bu, Kindi’yi sadece bir çevirmen değil, mantık konularında Arapça eser kaleme alan ilk yazar yapar. Maalesef, Kindi’nin bu eserlerinin hiç birisi kurtarılamamıştır.  
Bunca kayıba rağmen, şanslı olduğumuz nokta, elimizde Kindi’ye ait “Aristoteles’in Kitaplarının Sayısı ve Onların Felsefi Hüner İçin Neden Gerekli Olduğu Üzerine” başlıklı M.Guidi ve R.Walzer tarafından 1940 yılında yayınlanmış bir eser bulunmaktadır.

Benim buradaki amacım Kindi’nin bu eserinin İngilizce bir çevirisini sunmak, Kindi’nin görüşlerinin özü ve yapısıyla ilgili yapılacak tartışmalara önsöz olarak eklemlemek ve bunların Arapça mantık tarihi açısından önemini ortaya koymaktır.

Kindi’nin ilgilendiği ilk mevzu mantığın bilimler içerisindeki konumudur. İskenderiye’nin Arsitotelesci Hellenistik geleneği takip ederek bilimleri düzenli bir sıraya koymuştur: Matematik-ve-mantık, Fizik, Metafizik ve İlahiyat. Burada bilimler madde ile olan temaslarının azlığı nispetinde sıralanmıştır ve Mantık(ve Matematik) bu ilimlerin soruşturmalarında başlanması gereken ilk ilim olarak sayılır. Fakat Kindi ve öncüleri, Aristoteles’in bu eserlerinin sıralamasını yalnızca teorik bir değerlendirme olarak görmemiş, aynı zamanda felsefi-bilimsel çalışmaların programı için didaktik bir düzen olarak görmüşlerdir.
Hellenistik modelleri takip eden Kindi, mantığı kısımlara ayırarak onu 8 farklı disiplinde ele alınması gerektiğini düşünmüştür.

Konu
Arapça Adı (Genel)
Kindi’nin Adlandırması
Asıl Metin
Categories
al-maqulat  - categories
al-maqulat - categories
Categoriae
Hermeneutics
al-ibarah - interpretation
al-tefsir - interpretation
De Interpretation
Analytics
al-qiyas - syllogisms
al-aks - conversion
Analytica Priora
Apodictics
al-burhan - demonstration
al-idah –making-certain
Analytica Posteriora
Topics
al-jadal - disputation
Jadliyyah – dialectical reasoning
Topica
Sophistics
al-mughalitah (or al-safsatah) - deception
al-mughalitah - deception
Sophistici Elenchi
Rhetoric
al-khitabah - rhetoric
al-balagha - persuasion
Rhetorica
Poetics
al-shi’r - poetry
al-shi’r - poetry
Poetica

Retorika ve Poetika’yı Organon’un mantık sınıflamasına dahil edilmesinin, Süryani ve Arap gelenek içerisinde en az Simplicius(MS 533)’a kadar dayanan bir geçmişi vardır. Ve yine Helenistik Süryani geleneği içerisinde bir önsöz olarak Giriş’i ayrı bir dal olarak görmek ve bu dalın temel metnini de Porfiryus’un İsagoci’sini kabul etmek bir alışkanlık olmuştur. Aristoteles’in bilimsel çalışmaları ile meşgul olan Kindi doğal olarak bu çalışmayı göz önüne almamıştır. Kindi Analytics ve Apodictis’ten Sophistics’e kadar olan ki disiplinleri kesinliği azalan önermelere dayanarak sıralamıştır. Ancak Kindi’nin Retorik ve Poetika’yı bu şemalandırmada neden bu şekilde konumlandırdığı anlaşılır değildir.

Giriş kısmımdan sonra Kindi’nin metnini sunuyorum:

Not: Kindi’nin Metni’nin İngilizce Çevirisi.

IV
FARABİ’DE “VARLIK  BİR YÜKLEM MİDİR?” SORUSU

            Var oluşun bir yüklem olarak anlamlandırılma problemi felsefe literatüründe etkin tartışmaların konusu olmuştur. Bu konudaki soru Kant’ın var oluşun bir yüklem olduğunu reddetmesine kadar yükseliş göstermiştir. Bu reddediş Tanrı’nın varlığının ontolojik savlarla reddedilişini çürütmekteydi. Tabii olarak bu soru Farabi’nin de ilgisini çekmiştir.
Farabi çalışma alanını çoğunlukla mantığa ayırmış ve Aristo’nun mantık eserlerine şerhler yazmıştır. Bunun yanı sıra özel problemlere odaklanarak onları bilimsel olarak cevaplandırdığı kısa risaleler meydana getirmiştir. İşte burada İngilizce’ye çevrilen on altıncı soruya cevap verdiği risaledir.

Soru: “Adam vardır” önermesi bir yüklem içerir mi?   
Cevap: Bu kadim geleneğin ve çağdaş düşüncenin üzerinde uzlaşamadığı bir konudur. Kimisi var oluşun bir yüklem belirttiğini ifade etse de, kimisi yüklem belirtmediğini savunmaktadır. Benim fikrime göre her iki yargı da kendi yöntemlerince doğrudur. Bir doğa bilimcisine göre bu cümle yüklem içermez çünkü bir şeyin varlığı kendisinin ötesinde başka bir şey olamaz. Ayrıca ona göre yüklem onun ne olduğu ve ne olmadığı ile ilgili bilgi içermelidir. Bu açıdan bakıldığında doğa bilimcisi haklıdır. Fakat bir mantıkçı aynı soruyu değerlendirdiğinde bu cümlenin iki ifadeden mürekkep olduğunu fark edecektir. Dolayısıyla her bir ifade doğru veya yanlış olmakla yükümlü bir parçadır. Önerme bu iki parçadan oluşur. Bu açıdan bakıldığında da yüklem içermektedir.
Farabi’de maddeye yaklaşım problemi hakkında da bir şeyler söylemeliyiz. Farabi bu konuda İbn Sina tarafından takip edilmiştir. İbn Sina bir şeyin varlığı (hüviyet) ile cevherinin dışında olan şeyliğini (mahiyet) ayırmaya çalışmıştır. Fakat “vardır” bir yüklemse, bir şeyin varlığı onun niteliklerinden biri haline gelir ve cevherine atıf yapan arazlara bağlı kalmış olur. Bir şeyin varlığı ile cevheri arasındaki farkı açık bir şekilde ortaya koymak için Farabi var oluşun bir yüklem olduğunu söylemiştir.
Şüphesiz bu ayrım hususunda Aristoteles’ten etkilenilmiştir. O’nun şerhlerini yazan ve fikirlerini açıklayanlar tarafından da konu tanımlı hale getirilmiştir. Araplar’da mahiyet ve hüviyet ayrımı yoktur, ancak Aristo’nun İkinci Analaitikleri’nde geçen tartışmadan etkilenilmiştir.
Arapça Felsefe için, bu soru Ontolojik tartışmalarla ilişkili olarak doğmamıştır. İstenenin aksine Aristoteles’in varlık ve mahiyet ayrımını keskinleştirerek, güçlendirmiştir. Varlığın yüklem olup olmaması problemi Farabi’de Tanrı’nın varlığını ispat etmek için değil, Aristo mantığı’nın belirli kavramlarını daha sistematik bir hale getirebilmek için ele alınmıştır.  
V
ARİSTOTELES’TE GELECEK KONTENJANININ ORTASI OLMAYAN KURALSIZ AÇIKLANMASI
De Interpretatione ‘nin dokuzuncu bölümünde (DI9) Aristoteles geleceğin beklenmedik olaylarını konu alan ifadelerde, yalnızca doğru veya yanlış hükümlerini içeren “ikili değerlilik ilkesi”nin uygulanabilirliğini kabul etmez. Veya bununla aynı anlama gelen “Ortası olmayan kural” da da ifade edildiği gibi bir önermenin ya kendisi ya da çelişiği mutlaka doğru olur.   
Burada Aristoteles’in ne dediğini tam olarak açıklamaya çalışacağım. Eminim ki daha önceki bir çokları O’nun burada ne demek istediğini anlamıştı. Bunlardan ikisini otorite olarak kabul edilebilir: Ammonius ve Boethius. Bu açıklama oldukça eskiye dayanır. Stoacılar, geleceğin tesadüfiliğini içerenler de dahil tüm önermelerin doğru ya da yanlış olarak ele alınması gerektiğini öğretirken Aristoteles’e karşı çıktıkları düşündüler. Epikürcüler de bu duruma karşı çıktıklarında da Aristo’yu savunduklarını düşündüler.
Bir çok DI9’u açıklayanların uzlaştığı ve bizim de tespit ettiğimiz gibi Aristo burada önermelerin zorunlu olarak doğru ya da yanlış olduğunu kısmen kabul edebileceğimizin tartışmasını açmıştır.
DI9’un genel ve tarihi bir başka okuma şekli daha vardır. Bu okuma şeklinde Aristo’nun mevzuyu temporal kısıtlı olarak ele aldığı ileri sürülür. Bu okuma şeklini ilk olarak ele alan Farabi’dir. Batı’da ise ilk defa bu şekilde yorumlayan Abelard olmuştur.
Kolayca anlaşılacağı üzere DI9’un bu şekilde yorumunu çekici kılan şey Hıristiyan ve Müslüman Aristotelesçilerin kendi inançlarıyla Üstad’larının görüşünü uzlaştırmasıydı.(Gelecek üzerine olan ifadeler doğru veya yanlış olsaydı ileriyi bilen ilahi bilgi nasıl mümkün olurdu?) Modern Neo-Skolastik Aristotelesçiler bu Ortaçağ görüşünü aldılar.
Yorumlar: Bu bölümde ilgili kısmın (DI9) bir çevirisi de sunularak konu tartışmaya açılmıştır.

VI
BİR ONUNCU YÜZYIL ARAP-HIRİSTİYAN MANTIK SAVUNMASI

Yunan bilim, felsefe ve mantığı 6.-12. yüzyıllar  arasında üç dinin-Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Yahudiler- mensupları tarafından geliştirildiği bilinen bir gerçektir. Benim burada ilgimi yönelttiğim konu bu geleneğin hemen hemen hiç keşfedilmemiş bölümü olan mantık savunması.
Hıristiyan gelenekte Şamlı Aziz John mantık üzerine savunma kaleme alarak onun Süryani-Hıristiyan gelenekte kabul edilmesi için çabalamıştır. Farabi mantığı Peygamber’in sözleri ile desteklenen bir şekilde savunduysa da, Gazali’nin mantık savunması onun İslam kültüründe kabulü için daha ikna edici olmuştur. Yahudi gelenekte ise Musa İbn Meymun bir mantık el kitabı yazmış ve onun Ortaçağ Yahudiliğinde kısmi olarak kabulünü sağlamıştır. Şüphesiz bu üç nokta birbirinden bağımsız değil birbiriyle ilişkilidir. Süryani Hıristiyanlar Müslümanların mantık tasavvurunu etkilerken, İbn Meymun da Müslümanlar vesilesiyle mantığı Arap geleneğinin ayrılmaz bir parçası olarak gördü.
Burada İsa İbn İshak’ın kısmi olarak mantığı da içeren felsefe üzerine yazdığı savunma önemlidir. Avrupa dillerinden ilk olarak İngilizce’ye çevrilen bu eserin bir kopyası Paris’tedir. Fizik, İlahiyat ve Felsefe’de eğitim gören İbn İshak’ın en önemli hocası Yahya b. Adi’dir. İbn İshak’ın Yunanca bilim ve Felsefe eserlerinden pek çok tercümesi vardır ve bunlara Aristo’nun Sophistici Elenchi’si de dahildir. Önemli talebeler yetiştirmiştir ki bunlardan biri İbn Tayyib’dir.
İbn İshak’ın eserinin önemi ana fikrinin mantığın savunması olarak alınmasıdır. Salt mantığın ele alınması bize doğada neyin mümkün ve neyin mümkün olmadığı üzerinde bilgi verir. Bu bilgi de Hıristiyan inancındaki mucizeyi tabii olarak mümkün görmüyordu.
İbn İshak’ın modern okuyuculara tuhaf gelebilecek bir tartışması vardır. O mümkün ve imkansızı mantık aracılığıyla ayırdıktan sonra tıptan örnek verir. İbn İshak’ın içinden yetiştiği gelenekte mantık tüm bilimlerde çıkarım yapmak için gerekli bir araç ilim olarak görülüyordu. Dolayısıyla eğer tıp biliminin dahilinde kesin bir ayrım yapmaya ihtiyaç duyuyorsak, mantık ziyadesiyle burada gerekli olmaktadır.  Hem bütün mantık ve tıp çalışmalarında, hem de Galen’den İbn Sina’ya kadar olan süreçteki mantık-tıp ayrılmazlığı, iki disiplin arasında sıkı bir bağ olduğu gerçeğini uyandırmaktaydı.

Not: İbn İshak’ın eserinin tercümesi sunulmuştur…  


VII
MUHAMMED İBN AHMED EL HAREZMİ’NİN ANSİKLOPEDİSİNDEKİ MANTIK KISMI: MEFATİH’UL ULUM

Harezmi 10.yy da İran’da yaşamıştır. İlk kez Arapça bilimler ansiklopedisi hazırlayan kişidir. Mefatih’ul Ulum  adlı eserinde kendi yaşadığı yerde ve zamandaki tüm disiplinleri kapsayan bir çalışma ortaya koymuştur. Bu eser İslam düşünce tarihi üzerine önemli çalışmaları olan Van Vloten tarafından 1895 yılında yayınlanmıştır. Hiçbir batı diline çevrilmemiştir. Benim buradaki amacım bu eserin önemini üzerine tartışıp, İngilizce çevirisini sunmaktır.
Harezmi Yeni-Aristotelesçilerin izinden giderek mantığı Helenistik ve Süryani gelenekteki şekliyle ele almıştır:

Konu
Arapça Adı
Asıl Metin
"Introduction'1
al-isaghuji
Isagoge (Porphyry)
Categories
al-maqulat
Categoriae
Hermeneutics
al-ibarah
De Interpretation
Analytics
al-qiyas
Analytica Priora
Apodictics
al-burhan
Analytica Posteriora
Topics
al-jadal
Topica
Sophistics
al-mughalitah (or al-safsatah)
Sophistici Elenchi
Rhetoric
al-khitabah
Rhetorica
Poetics
al-shVr
Poetica

Harezmi’nin eserinde mantık kitaplarının Yunanca isimlerinin verilip, ayrıca tek tek kökenine inerek açıklanmış olması kayda değerdir. Burada konunun amacının ortaya çıkarılması düşünülmüştür. Ancak bu yöntem daha sonra gelen mantıkçılar tarafından çoğunlukla yanlış anlaşılmalara sebep olabileceği için eleştirilmiştir.
Eserde ilk dönem Arapça mantık tercümelerinden de bahsedilmektedir. Harezmi Arapça mantığın gelişimini gözler önüne seren bir çalışma yapmıştır. Arapça mantık terminolojisinin gelişimini filolojik açıdan ele almıştır. Ayrıca eser Batı sözlüklerinde bulunmayan bazı Arapça mantık terimleri içermektedir. (Horten ve Goichon bu terimlerden bahseder)

Not: Harezmi’nin Ansiklopedisindeki ilgili kısmın İngilizce çevirisi….

VIII
İBN SİNA MANTIĞINDA ŞARTLI ÖNERMELER
Çev: Harun Kuşlu
1.Giriş
Latince Avicenna ismiyle bilinen Ebû Ali el-Hüseyin İbn Abdullah İbn Sînâ (980-1037), Aristotelesçi gelenek içinde eser veren, önde gelen çoğu Ortaçağ İslam (Arap) filozofu gibi mantık hakkında birçok eser kaleme almıştır. Çıkış noktası açık bir şekilde Yunan, hatta aslında Stoa menşeli olan, bitişik (hipotetik) ve ayrışık (şartlı) önermeler mantığına dair İbn Sînâ’da bir tartışma bulmak ilgi çekicidir. Onun tartışması eldeki kaynaklarda şimdiye kadar var olan tartışmaların da ötesine geçmektedir. Bu yazının amacı, İbn Sînâ mantığının bu yönünü birazcık olsun aydınlatmak olacaktır.

2.Şartlı Önermeler
Şartlı önermeler, her biri kendi normal haber verme işlevinden çıkıp, başka bir işleve sahip olan önermelerden oluşan bileşik önermelerdir. “Yüklemli” önermelerin örnekleri “İnsan canlıdır” ve “İnsan taş değildir” önermeleridir. İbn Sînâ’nın ortaya koyduğu tartışmanın ışığında, onun “yüklemli” önermelerinin kategorik önermelere karşılık geldiği kolaylıkla görülmektedir. “Şartlı” önermelerin örnekleri ise “Eğer güneş doğmuşsa gündüz mevcuttur” ve “Bu sayı ya çift ya tektir” önermeleridir. Buna göre “şartlı” önermeler, yüklemli önermelerin bileşiminden oluşmaktadır; bileşik ifade ise bileşenlerini değil onlar arasındaki ilişkiyi bildiren ifadedir.

İbn Sînâ, esas olarak iki tür “şartlı” önerme olduğunu düşünmektedir: “Bitişik şartlı önerme” (muttasıla) ve “ayrışık şartlı” önerme (munfasıla). “Bitişik şartlı” önermeler, hipotetik ifadelere karşılık gelmektedir. Buna örnek “Eğer güneş doğmuşsa gündüz mevcuttur” ve “Eğer güneş doğmuşsa gece mevcut değildir” önermeleridir. “Ayrışık şartlı” önermeler ise (dışlayıcı ayrışma anlamındaki) ayrışık ifadelere denk düşmektedir. Bunun örnekleri ise “Bu sayı ya çift ya tektir” ve “Bu sayı ya çifttir ya da iki eşit parçaya bölünebilen değildir” önermeleridir.
İbn Sînâ’nın ayrımı, Boethius’un De Syllogismo Hypothetico risalesinde bulunan, sonrasında Batı mantığına iyice yerleşmiş olan ayrımla tamamen örtüşmektedir.

3.Şartlı Önermenin Niteliği
İbn Sînâ’ya göre “şartlı” önermeler olumlu veya olumsuz olabilir. İbn Sînâ’nın olumsuz “şartlılarla” ilgili örnekleri şu şekildedir: “Eğer güneş doğmuşsa gece mevcut değildir” ve “Bu sayı ya çift ya da iki eşit parçaya bölünebilir değildir” . İbn Sînâ açıkça şunu vurgulamaktadır ki “şartlı” önermenin niteliği onun bileşenlerinin (mukaddem ve tali) olumlu veya olumsuz oluşuyla ilgili değildir. Bilakis bu, yalnızca bileşenler arasındaki bağ ya da ilişkinin olumlanması veya olumsuzlanmasına bağlıdır.

4.Bitişik Şartlı Önermenin Niceliği
Benson Mates’in çalışması sayesinde, çok iyi bilinmektedir ki Megaralı mantıkçı Diodorus Cronus, şu ilkeye göre belirlenen bir lüzûm şekli sunmuştur:
“Eğer A ise o halde C’dir” önermesi aşağıdaki anlama karşılık gelmektedir: Her ve bütün t zamanlarında: Eğer -t zamanında- A ise o halde -t zamanında- C’dir.
Diodorus’un doğru lüzûmî ifadeye verdiği örnek şudur: “Eğer gündüz ise o halde güneş doğmuştur”. Yanlış lüzûmî ifadenin örneği ise şudur: “Eğer gündüz ise o halde ben konuşuyorumdur.”
Diodorusçu lüzûm fikri, Stoacı mantıkçılar arasında, yaşayan bir düşünce olarak varlığını sürdürmüştür. İslam filozoflarının, Stoacıların çalışmalarından geniş ölçüde yararlandıkları da iyi bilinmektedir. Öyle ise İbn Sînâ, “şartlı” önermelerin  niceliği hususunda Diodorusçu lüzum fikrini hazır bir araç olarak görmüştür.

5.Ayrışık Şartlı Önermelerin Niceliği

Görmüş olduğumuz gibi, İbn Sînâ, “bitişik şartlı” önermelerin niceliğini ortaya koyarken, Stoacıların, Diodorusçu lüzûm anlayışında var olan “mantıksal sonuç” fikirlerini edinmek suretiyle, Stoacıları izlemiştir. Benzer bir şekilde “ayrışık şartlı” önermelerin niceliği konusunda da İbn Sînâ, tartışmayı yalnızca Stoa mantığının bir adım daha ilerisine taşımaktadır.
Biz, İbn Sînâ’nın tartışmasının, (bitişik) şartlı önermeler için ortaya konulan Diodorusçu tarzdaki nicelik belirleme işlemini, ayrışık şartlı önermelere taşıdığını görmekteyiz. Muhtemeldir ki önermelerin niceliklerinin bu şekilde belirlenmesi, İbn Sînâ’nın  Müslüman seleflerinde ya da Stoa etkisi altında, Aristoteles mantığı üzerine yazılmış bazı geç dönem Grek şerhlerinde bulunabilir. Ancak tespit edebildiğim kadarıyla, İbn Sînâ, mantık tarihinde nicelik ve nitelikleriyle birlikte bitişik ve ayrışık şartlı önermelerin tam bir analizini sunan ilk müelliftir.

6.Şartlı Önermelerde Doğrudan Çıkarım Teorisi

Söz konusu eserde İbn Sînâ, “şartlı” önermelerde doğrudan çıkarım meselesine kısa bir göndermede bulunmaktadır. O, (şartlı önermelerin) çelişik ve döndürmesinde, yüklemli önermelerde geçerli olan kuralların uygulanacağını düşünmektedir. Yani yüklemli (kategorik) önermelerdeki “konu” yerine şartlılardaki ön bitişen, “yüklem” yerine ise şartlılardaki art bitişen geçmektedir.

Sonuç

Şunu görmüş olduk ki, bitişik ve ayrışık şartlı önermeler mantığına dair dört başı mamur bir teori, görünüşe göre ilk defa İbn Sînâ’nın mantık eserlerinde bulunmaktadır. Bu teori belki kökeni itibariyle İslam mantıkçılarından ziyade, Stoa mantığındaki fikirlerin doğal bir uzantısı olarak, geç Yunan döneminin ürünü olabilir. Her ne olursa olsun yine de İbn Sînâ, şimdiye dek yazılarında bu teoriyi ele alan ve onunla tanınmış olan en eski mantıkçıdır.
Böylece İbn Sînâ’nın “şartlı” önermeleri ele alış tarzı şu gerçeğin çarpıcı bir izahını gözler önüne sermektedir: Latinler arasında gelişen, oldukça geleneksel Aristotelesçilik üzerinde etkili olmayan Stoacı fikirler, İslam (Arap) mantığı içinde hala yaşamaktaydı.


IX
EBU SALT DANİ’NİN MODAL KIYASLAR HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Çev: İbrahim Çapak

MS. 12. Yüzyılda Müslüman İspanya tarafından yetiştirilmiş önemli bilim adamları grubunda yer alanlardan biri olan Ebu Salt Dani Ümmeye ibn Ebi Salt ibn Abdülaziz el Endülüsi, 1068 yılında Denia’da doğdu.

Abu Salt Dani tıp, astronomi, mantık filoloji ve edebiyat (hatta şiir de yazdı) içeren çeşitli alanlarda bilimsel eserler kaleme aldı. Onun bizi ilgilendiren kitabı, muhtemelen en önemli ve kesinlikle en meşhur olan çalışmasıdır. Bu da, 1915 tarihinde ünlü İspanyalı Arap Edebiyatı bilgini Angel Gonzalaz Palencia tarafından Abusalt-Rectifacacion de la Mente: Tratado de Logica (Madrid, Centro de Estudios Historicos, 1915) adıyla neşredilen mantıkla ilgili, Kitabu’t-takvîmu’z-zihn (Zihnin Kuvvetlendirilmesi Kitabı)dır.
Esasen bir mantıkçı olarak kabul edilmemekle birlikte Ebu Salt Dani Müslüman İspanyadaki mantık çalışmaları geleneği hakkındaki anlayışımızda önemli bir boşluğu doldurur.Kurtubalı İbn Hazm (994/1064) ve el-Dârimi’den (1010-1070) yaklaşık bir nesil sonra gelen Dani, meşhur hemşerileri olan İbn Bacce (1090-1138), İbn Zuhr (1100-1162) ve İbn Rüşd’den (1126-1198) bir önceki nesildendir.

Ebu Salt Dani eserinde henüz tam olarak anlaşılmayan bir fenomene şahitlik etmektedir; bu da Farabi’nin İslamî Doğudaki etkisinin adeta fiilen sona ermesinden uzun bir müddet sonra Müslüman İspanya mantıkçıları üzerindeki etkisinin devam ediyor olmasıdır. Elimizdeki kısıtlı verilere dayanarak Ebu Salt’ın mantık çalışmasının -birazda göreceğimiz gibi, büyük bir sadakatle Birinci Analitikler’in otantik doktrinlerini yansıtır- varsa bile pek az özgün öğeye/unsura sahip olduğunu, eninde sonunda göstereceğini ve büyük ölçüde önemli Bağdat Aristocularının eserlerinden alınma olduğunu kestirebiliriz. Özellikle, Ebû Salt’ın mantık kitabında yer alan modal kıyas hakkında özenli çalışmanın –bildiğim kadarıyla şimdi baskısı bulunan (1962) İbn Rüşd öncesi Arapça Mantık çalışmalarının hepsinden daha ayrıntılıdır.- Farabi’nin Aristoteles’in eserine yazdığı şerhten alındığının ortaya çıkacağından-kesinleşeceğinden eminiz.

Sonuç olarak, birkaç ufak tefek detay dışında, Ebu Salt’ın modal kıyaslar teorisi, Aristoteles’in Birinci Analitikler’de ilk defa ortaya konduğu şekli, dikkat ve sadakatle yansıtmaktadır.Ebu Salt’ın eserinde Müslüman İspanya mantıkçılarının Aristoculuğa titiz bağlılığının sürdüğünü görebiliriz. Bu bağlılık büyük meşhur halefi İbn Rüşd’te doğruğa çıkmıştır. İfade etiğimiz ve başka yerde de detaylı bir şekilde desteklediğimiz bu fenomen Farabi’nin Müslüman İspanya mantık-tıp-felsefe (logico-medico-philosophical) geleneği üzerindeki güçlü ve süregiden etkisinden kaynaklanmaktadır.



X
İBN RÜŞD’ÜN ASSERTORİK ÖNERMELERLE İLGİLİ SORUŞTURMASI

1962’ye kadar İbn Rüşd’ün eserleri orijinal dili olan Arapça olarak bulunuyordu. Ancak bu tarihte Dunlop, İbn Rüşd’ün önermelerin modalitesi ile ilgili bir risalesini yayınladı.

Prof. Dunlop tarafından yayınlanan risale assertorik önermelerle modalitelerin imkan ve zorunluluğu arasındaki ilişki üzerinedir. Bu risalenin Rönesans döneminde ortaçağ İbranice çevirilerden tercüme edilmiş iki farklı Latince baskısı 4 yüzyıldır ulaşılabilir durumdaydı. Bu L;atince baskılardan biri Elia del Medigo, diğeri ise Abraham de Balmes tarafından yapılmıştır. Biz burada bu eseri irdeleyeceğiz.

İbn Rüşd’ün “S’ler P’dir” formunda farklı modalitelerdeki önermeler için  karmaşık fakat oldukça ilginç bir şeması bulunmaktadır. Önerdiği şemanın yapısı şu şekildedir:

I.Zorunluluk : S’ler zorunlu olarak P’dir
               Tüm S’ler (her zaman) P’dir.

II.Mümkünlük: S’ler mümkün olarak P’dir
(i)                 Temporal olmayan Yapı
        Çoğunlukla-Mümkün: Çoğu S’ler P’dir.
        Denk_Mümkün:  S’ler dengi dengine P’dir.
        Nadiren Mümkün: Bazı S’ler P’dir, fakat nadiren.

(ii)               Temporal Yapı
       Çoğunlukla-Mümkün: T zamanının çoğunda: T zamanında Bazı S’ler P’dir.         
       Denk-Mümkün: T zamanında yarı yarıya: T zamanında Bazı S’ler P’dir.
       Nadiren-Mümkün: T zamanının az bir kısmında: Bazı S’ler P’dir.

III.Gerçeklik(Bizatihi)-Assertorik Mod-: S’ler (bizatihi) P’dir.
      Çoğunlukla-Assertorik: T zamanının çoğunda: Tüm S’ler t zamanında P’dir.
      Denk-Assertorik : T zamanında yarı yarıya: Tüm S’ler t zamanında P’dir.
      Nadiren-Assertorik: T zamanının az bir kısmında: Tüm S’ler t zamanında P’dir.

Stoacı etkileri barındıran, Peripatetikler’le başlayıp, Helenistik Aritotelesçiler ve Arapça mantıkçılarla devam eden modalite mantığına kronolojik yaklaşım ortaçağda Latin Aristotesçiler’le beraber yok olmuştur. Fakat son yıllarda yapılan çalışmalarla yeniden ortaya çıkarılmıştır.     
Not:  İbn Rüşd’ün ilgili risalesinin çevirisi sunulmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK MANTIKTA KIYASIN MODALİTESİ: MOD VE ŞEKİLLER

ARİSTOTELES VE MARTİN HEİDEGGER’DE VARLIK KAVRAMI

ŞÜPHE