Eskinin irticacıları bugünün IŞİD’çileri


25.12.2015 
Hasan Yücel Başdemir 
hasanyucelbasdemir@gazeteyeniyuzyil.com 
Gezi olaylarını canlandırma çabaları yeniden başladı. Bugüne kadar birkaç prova yapıldı. En belirgin olarak 7 Haziran seçimlerinden önce idi; siyasete olan güveni kırmak için bazı üniversite hocalarının öncülüğünde marjinal sol gruplar, Haziran Girişi adıyla sokakları alevlendirmek istediler ama başarılı olamadılar.
Bu sürecin yeni perdesi üniversitelerde tekrar açılıyor. Solcu olduğunu ileri süren öğrenciler, mescitleri ve öğrenci faaliyetlerini basıyor ve çocuklara saldırıyorlar. Ankara Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Hacettepe derken şimdi de bu saldırılar ODTÜ’de oldu. Aşırı sol gruplarla ilişkisi olan öğrenciler mescitte namaz kılanlarasaldırdılar.
Saldırgan öğrenciler, bu mescitlerin IŞİD’in kontrolünde olduğunu ve dini faaliyetler üzerinden IŞİD’e savaşçı toplandığını iddia ediyorlar. Bu çok ciddi bir iddia, ancak doğru olma ihtimali hiç yok. Dindar gençliğin çok büyük kısmının, şiddetle zerre kadar yakınlığı yok ve şiddeti bir hak arama yöntemi olarak görmüyorlar.
MESCİTTEKİ IŞİD’Li
İslam’da kendini koruma dışında bireysel şiddet, bir hak arama yolu olarak kabul edilmez. Kamu otoritesi de sadece suçluyu cezalandırma ve mazlumu koruma gerekçesiyle şiddet kullanabilir ama bu yetki, İslam’da bireylere ait değildir.
Türkiye deneyiminde dinle şiddet arasındaki ilişki çok yakın değil. Tabi bu ilişkinin hiç olmadığını söylemiyorum. Hizbu’t-Tahrir’in Türkiye’de faaliyete başladığı 1960’lardan itibaren radikal İslam, her zaman oldu. Son zamanlarda Irak ve Suriye’deki istikrarsızlıklar nedeniyle şiddet yanlısı dini radikal hareketlerin faaliyetlerinde artış olduğu da bir gerçek. Bu nedenle ODTÜ’nün mescidinden birkaç IŞİD’linin de geçmiş olması imkânsız değil.
Fakat bu durum, bir ibadethaneye saldırmayı veya ibadethaneye karşı olmayı asla meşru hale getiremez. Mescitte olanlara itirazınız varsa bunu şiddetle düzeltemezsiniz. Aksine bu davranış, işinizi daha da zorlaştırır. Çünkü şiddet, varlığınızı ve fikirlerinizi gayri meşru hale getirir. Toplum size itibar etmez. Bu da daha fazla marjinalize olmanıza ve toplum dışı kalmanıza yol açar.
Bu aynı zamanda solun Türkiye’deki hazin hikâyesi: meşruiyet sorunu. Ancak sol gruplar bundan ders almak yerine kendi şiddetlerine, her zaman bir karşı taraf yaratmak istiyorlar. Mescitte IŞİD’li görme hali de bundan kaynaklanıyor.
GÜNCELLENMEİŞ ESKİ SENARYO
Bin tane IŞİD karşıtı namaz kılanı görmüyorsunuz, bir tane IŞİD’liyi görüyorsunuz. İşte bu, kendine benzeyeni seçme yeteneği. Saldırganlarla IŞİD’çiler arasında inanılmaz bir psikolojik benzerlik var: Şiddeti meşru görme ve başkalarını yok etme isteği. İki grup da barışa ve uzlaşmaya inanmıyor.
Aslında bu yaklaşım, bizim tarihimizde her zaman oldu. Eskiden, şiddete bulaşmış ya da bulaşmamış olsun dinle yakından uzaktan ilgisi olan her muhalife “irticacı” denirdi. Şeyh Said de irticacı idi, İskilipli Atıf hoca da. Hizbu’t-Tahrir’in Türkiye kurucusu Ercüment Özkan’a da, Başbakan Adnan Menderes’e de irticacı denirdi. Özal da, Erbakan da, Hizbullahçılar da irticacı idi. Hepsi aynı kefeye koyulur, karıştırılırdı.
Şimdi ise dinle azıcık ilgisi olan herkes IŞİD’çi oldu. Üniversitelerde aşırı solcu öğrenciler, başörtülü ve sakallı öğrencilerin yanından geçerken, “Üniversitemizde İŞID’çi istemiyoruz” diye slogan atıyorlar. Bu şekilde tahrik yoluyla şiddeti körüklemek istiyorlar.
Bu IŞİD’ci söylemi, eski “irtica” söyleminin güncellenmiş versiyonu. Bu millet sandığınızdan çok daha zeki ve bunların ne anlama geldiğini gayet iyi biliyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK MANTIKTA KIYASIN MODALİTESİ: MOD VE ŞEKİLLER

ARİSTOTELES VE MARTİN HEİDEGGER’DE VARLIK KAVRAMI

ŞÜPHE