Sessiz çoğunluğun tarihi: Mürcie


13.11.2015 
Hasan Yücel Başdemir 
hasanyucelbasdemir@gazeteyeniyuzyil.com 
Geçen yazımda sessiz çoğunluğun kim olduğunu, seslerinin kriz zamanlarında çıktığını ve demokrasi açısından ne kadar önemli olduklarını yazmıştım. Adları tarih kitaplarında yok diye sakın onların sadece bugünlerde Türkiye’de yaşadıklarını sanmayın. Tarihteki büyük başarıların ve barış çabalarının altında da büyük oranda onlar yatıyor.
Ama tarih her nedense onların hikâyeleri üzerinde değil, sesi çok çıkan, yıkıcı azınlığın hikâyeleri üzerinde daha fazla duruyor. Oysa sessiz çoğunluk, tarihin en önemli dini, siyasi ve toplumsal aktörleridir. Bu grubun tutumuna tipik bir örneği, günümüzden bin üç yüz yetmiş yıl öncesinde İslam tarihinde buluyoruz.  
İslam tarihinde derin siyasi karmaşalar, Hz. Osman’ın halifeliği zamanında başladı. Ülke sınırlarının genişlemesi, siyasi ve ekonomik rekabetleri de artırdı ancak bu rekabetler, zamanla şiddete dönüşmeye başladı. Din, iktidar tarafından muhalifleri bertaraf etmek, muhalefet tarafından ise iktidarı gayri meşru göstermek için kullanıldı.
Kerbela’dan Çıkan Ders
İşin özeti şudur ki bazı Müslümanlar, birbirleriyle adil olmayan rekabet süreçlerine giriştiler. Bu tür karmaşalar yüzyıllarca devam etti. Acı olayların en önemlilerinden biri,  680 yılının Muharrem ayında Kerbela’dayaşanmıştı. Hz. Hüseyin ve yanında bulunan 72 kişiYezid’in askerleri tarafından katledildi.
Bu olayın birçok açıdan kırılma noktası olduğu muhakkak. Çoğu Hz. Peygamber’in ehl-i beytinden olan 72 kişinin ölümünden sonra Müslüman toplumda şiddete karşı bugün adına sivil itaatsizlik de denilen türdensessiz bir direniş kültürü ortaya çıktı.
Çoğu akademisyen, bu direniş kültürünü farklı anlamakta ve bunu, kaderciliğin ve zalim de olsa yöneticiye itaatin bir sonucu olarak kabul ediyor. Bu yorumlama, hatalı, çünkü tarih, küçük ama görünür olan grupların mücadeleleri üzerinden anlatılmış oluyor. Oysa tarihi görünür olmayan olaylar ve kitleler yönlendiriyor olabilir.
Hz. Osman zamanında başlayan iç huzursuzlar ve Hz. Muhammed’in arkadaşlarının “çok az bir kısmı”nın birbiriyle mücadeleye girişmesi, İslam toplumunda sessiz bir muhalefet tarzı doğurmuştur. Toplumun çok büyük bir kısmı, yaşanan gerilime karşı tavır aldı. Bu tavrı benimseyen ilk büyük gruba Mürcie adı verildi.  Mürcie, aslında yek pare görüş birliği içinde olan bir mezhep değildi; bilinçli olarak iktidar mücadelesi dışında kalan Müslümanlardı.
Sessiz Çoğunluk Mürcie
Mürcie, savaş meydanlarında savaşmadı, savaşanlara destek olmadı. Onlar, ihtilafların şiddete dönüşmeye başladığı zamanlarda Hz. Peygamber’in hadisine uyarak “evlerinin döşemeleri” gibi oldular. “ Sizin kavganızda yokuz, haklı ya da haksız olmanız umurumuzda değil, çünkü sorunlarınızı barışla çözmek yerine kılıca sarıldınız; hak dava için değil hatalı inançlarınız ve menfaatleriniz için çatışıyorsunuz.” diyorlardı.

Mürcie, böylece şiddete karşı tepkisini sessizce göstermişti. Tarafların birbirine karşı düşmanca saldırdığı bir dönemde İslam toplumu, bunun bir parçası olmak istemedi. Onlara göre şiddet varsa kimin suçlu, kimin suçsuz olduğunu söylemenin anlamı yoktu. Herkes önce geri çekilmelisağduyuya dayanarak karar vermeliydi. İstikrarsızlık ve şiddet ortamında haklı olan bile haksız hale gelebilirdi, çünkü kılıçların çekilmesine neden olan gerekçeler, geçerli olsa bile yeterli olmayabilirdi. Bu nedenle İslam toplumlarının en büyük ayrışması olarak tarihe geçen bir olayda Müslümanların çok büyük bir kısmı, kimin haklı veya haksız olduğu konusunda fikir beyan etmeme kararı almışlardı. Aslında bu görülmez bir toplumsal icmâ/uzlaşı idi.
Toplumsal uzlaşmazlık ve çatışmaların çözümü için önce sağduyuya ihtiyaç var. Sağduyulu kitlenin güçlendiği toplumlar, sorunlarını daha çabuk çözebiliyor. Bazen de yetersiz kalıyorlar: O zaman toplum için felaketler başlıyor. İslam toplumları da dâhil tüm başarıların altında bu sağduyulu kitlenin yarattığı icmaî/uzlaşımsal kültür var.
Demokrasi bugün bu kültürü var etmenin en iyi yolu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KLASİK MANTIKTA KIYASIN MODALİTESİ: MOD VE ŞEKİLLER

ARİSTOTELES VE MARTİN HEİDEGGER’DE VARLIK KAVRAMI

ŞÜPHE